16–17 Mayıs 2025 tarihlerinde Eğitim-Bir-Sen ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi iş birliğinde düzenlediğimiz Uluslararası Aile ve Medya Sempozyumu, dijital çağın aile yapımız üzerindeki etkilerini farklı disiplinlerin katkısıyla bütüncül biçimde tartışmaya açtı. Hukuk, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi ve iletişim gibi alanlardan kıymetli akademisyenlerin sunduğu bildiriler, toplum olarak maruz kaldığımız dijital kuşatmayı çarpıcı biçimde ortaya koydu.
Sempozyumda yükselen ortak bilinç ve sunulan bilimsel veriler ışığında edindiğim notlar, bu sessizliğe karşı nasıl bir yol izlememiz gerektiğini açıkça ortaya koyuyor: Atılacak adımlar açıktır; mesele artık irade ve eylem meselesidir.
Türkiye’nin Dijital Gerçekliği
2025 yılı başı itibarıyla Türkiye nüfusu 87,6 milyon kişiye ulaşmıştır. Bu nüfusun %78,1’i şehirlerde, %50,1’i kadınlardan oluşmaktadır. Medyan yaş 33,5 olup, en yoğun grup 25–54 yaş aralığıdır (%43,7). Bu grup, aynı zamanda dijital platformların en aktif kitlesidir.
Ocak 2025’te yayımlanan “Global Dijital Rapor”a göre:
En Yoğun Kullanılan Platformlar:
Bu rakamlar, toplumun yalnızca ekranla değil; ekranın içindeki kültürle yeniden biçimlendirildiğini ortaya koyuyor. Aile, mahremiyet, ahlak, kimlik, aidiyet gibi kavramlar medya tarafından yeniden kodlanıyor.
Eğitim ve Medya: Aileyi Tüketen Çift Yönlü Yıkım
Medya, sadece eğlence üretmiyor; zihin inşa ediyor. Gündüz kuşağında aile mahremiyeti alenen ifşa ediliyor, dijital dizilerde sapkın ilişkiler normalleştiriliyor. Sosyal medyada gençlerin önüne çıkan içerikler, değer erozyonunu görünmez ama sistematik hâle getiriyor.
Bu kuşatmaya karşı eğitim sistemi direnç üretmek yerine, sınav odaklı yapısıyla gençleri hayattan koparıyor. Gençler üretimle değil, sadece performansla tanımlanıyor. Erken yaşta meslekle buluşamayan, sorumluluk alamayan, ergenliğini üniversite sonrasına kadar erteleyen bir nesil yetişiyor.
Küresel Kültürle Gelen Sessiz Saldırı
Bu kuşatma yalnızca sosyal medyayla sınırlı değil. 2024’te Hollywood’da vizyona giren en az 25 LGBT+ temalı film, sinema endüstrisinin artık yalnızca sanatsal değil, ideolojik bir aygıta dönüştüğünü gösteriyor. Aynı yıl yürürlüğe giren Oscar kriterleri, bir filmin aday olabilmesi için yapımda mutlaka kadın, LGBT birey, etnik azınlık ya da engelli bireylerin yer almasını şart koşuyor. Bu “kapsayıcılık” adı altındaki dayatma, tüm medya sektörünü etkiliyor ve küresel izleyiciye yayılan bir kültürel dönüşüm inşa ediyor.
Bugün artık savaşla giremedikleri coğrafyalara, kültürleriyle sızıyorlar. Kapitalist tüketim alışkanlıklarıyla, liberal popüler kültürle gençlerimizi mankurtlaştırıyor, kendi inançlarına ve geleneklerine yabancılaştırıyorlar. Bu sadece kültürel bir yönelim değil, adı konulmamış bir kültürel soykırımdır.
Aklımızla, kalbimizle, inancımızla oynuyorlar. Din yorgunu, inanç ve gayret kaçkını köksüz bir gençlik istiyorlar. Tüketen, sorgulamayan, ama her gün bir “yeni ben” arayan bir nesil inşa etmeye çalışıyorlar.
Artık Müdahale Zamanı
Sempozyumda dile getirilen öneriler, yalnızca tavsiye değil; bir toplumsal zorunluluğa dönüşmüştür:
Bu mücadele yalnızca bir medya eleştirisi ya da eğitim reformu değil; doğrudan bir varoluş mücadelesidir. Alınması gereken tedbirler ise ahlaki bir hassasiyetten öte, toplumsal bütünlüğün ve kültürel güvenliğin zorunlu teminatıdır. Çünkü aile, sadece bireysel huzurun değil; millet olmanın da asli zeminidir. Aile zayıfladığında toplum çözülür; toplum çözülürse millet dağılır, kimliğini ve istikametini kaybeder.
Bugün karşı karşıya olduğumuz tehdit, bir medya tartışmasının ya da eğitim politikası arayışının çok ötesindedir. Bu, doğrudan kökü hedef alan, kimliği aşındıran bir krizdir. Dijital çağın imkânlarını reddetmeden; fakat değerlerimize yaslanarak, inancımıza sahip çıkarak ve kültürel devamlılığımızı koruyarak yeni bir yol haritası çizmek zorundayız.
Çünkü aileyi korumak, sadece geçmişe değil, geleceğe yön vermektir.
Ve şimdi, artık sözün değil; iradenin, eylemin ve kararlılığın zamanıdır. Vesselam…
Alın Teriyle Birikmiş Güvensizlik: 81 Yıldır Değişmeyen Ezber
İLKSAN: Rakamların Gölgesinde Kaybolan Bir Emanet
Geçmişten Günümüze: Maarifin Aynasında Bir Milletin Yüzü
Eğitimin Aynasında Kendimize Bakmak
Son Model Akademi
176 Yılda 36 Model: Sürekli Değişen Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Bitmeyen Arayış
Eğitimde Nicelik ve Nitelik Dengesi: Sayılar Yeterli mi?
Akademik ve İdari Personelin Sorunları Çözülmeden Küresel Rekabet Mümkün Değil
Yükseköğretimde Dönüşüm Zorunlu, Reform Kaçınılmaz
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ
Millî bünyemize uygun bir müfredat
Zihin kapalı devre, sınav açık uçlu!
‘Duran saatler 04.17’
Yeni bir İLKSAN’a doğru
Eğitim yönetiminin öncelikli gündemi eğitimcilerin sorunlarını çözmek olmalıdır
Selam ve teşekkür
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Re’sen Atama Hangi Aklın Kârı
Dijital Muhasara